Ahmet Kocaman: Okuryazar Aydın Olmanın Birincil Koşulu: Özeleştiri

      Dil Derneği'nin aylık yayını Çağdaş Türk Dili dergisinin Yazı Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kocaman, derginin Ocak 2015 sayısındaki yazısında çalıştayımıza değinerek okuryazar aydının niteliklerini irdeledi. "Okuryazar Aydın Olmanın Birincil Koşulu: Özeleştiri" başlıklı yazıyı aşağıda yayımlıyoruz.
* * *
      Cumhuriyetin ilk dönemlerine göre ilk, orta ve yükseköğretimde son yıllardaki sayısal artışlar, ne yazık ki nitelik açısından bir artış anlamına gelmiyor. Derneğimizin de içinde bulunduğu birçok aydınlanmacı kuruluşun geçtiğimiz günlerde tartışmaya açtığı okuryazarlığın niteliğinin irdelenmesi bu açıdan önemli. Toplantı sonunda yayımlanan sonuç bildirgesi taslağında bu konuda çok değerli görüşler var: Özgür, eleştirel düşünen, kopyacı olmayan, sanata, insana ve doğaya duyarlı birey ya da kendisinin ve başkalarının ayrımında olan birey türünden belirlemeler ve daha başka görüşler eğitimli insanda bulunması gereken çok önemli özelliklerdir, ancak bunların içinde bizce en önemlisi “eleştirel düşünen” sözcesi ile dile getirilen görüştür.
      Özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda en büyük sorun okumuşlardaki benlik duygusunun çok abartılması ve diplomanın kimliğin tek belirleyicisi olarak öne çıkarılmasıdır. Oysa nitelikli eğitimin, okuryazarlığın en önemli sonucunun ölçülü, insan sevgisi ve paylaşma duygusu gelişmiş bireysel kimliği yanında toplumsal paylaşıma ve iletişime açık bir kimliği olan bireyler yetiştirmek olduğunu özellikle vurgulamamız gerekir. Kendini beğenmiş, kendine odaklanmış bir okuryazar toplumun aydınlanmasına katkıda bulunamaz. Bunu başarmak için yapılması gereken, okumuşlarda, aydınlarda özeleştiri geleneğinin geliştirilmesidir. Bu konuda kimi iz bırakmış, gerçek aydınların sözlerini anımsayalım (alıntılar C. Üster, 2010):
     * Bence dünyanın en akıllı insanı, en az ayda bir kez kendine aptal diyen insandır.(Dostoyevski)
     * İnsan başkalarını yargılamadan kendine uzun uzun bakmalıdır. (Moliere)
     * Özel bir yeteneğim olmadığını çok iyi biliyorum; bugün varmış olduğum düşünceleri merak, tutku ve sonsuz sabrın özeleştiri ile birleşmesine borçluyum. (Einstein)
     Bizim birçok okuryazarda gözlediğimiz böbürlenme, övüngeçlik ve kendi dışındakileri küçümseme davranışlarını gözledikçe okuryazarlıktan aydın olmaya geçişin ne denli güç olduğu daha iyi anlaşılıyor. Aslında Anadolumuzda da okuryazarlıkla doğrudan ilgili görünmese de kendini beğenmişlikle, özeleştiri gereği ile ilgili ne anlamlı sözlerimiz vardır (bkz. Yurtbaşı; Ö. A. Aksoy); bunların birkaçını anımsayalım:
     * Elin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki merteği görmez.
     * Kendi ayıbını görmez de elin ayıbını söyler.
     * Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele.
     * Yılan kendi eğrisini bilmez, deveye boynun eğri der.
     * Kötü işçi, aletini suçlar.
      Bunlar vb. sözler okuryazarlıkla doğrudan ilgili gibi görünmeyebilir; ama ne yazık ki birçok makam sahibinde, üst düzey eğitim görmüş kimselerde, özellikle devlet yönetiminde üst düzey orunlara ulaşmış birçok kimsede görülen büyüklenme, övüngeçlik ve sade vatandaşı küçümseme davranışlarını gördükçe okuryazarlığın ancak özeleştiri ile bütünleştiğinde işlevsel olacağını düşünmeden edemiyoruz. Özellikle felsefe, insanbilim, dilbilim, toplumbilim, eğitim gibi alanlarda özeleştiri kavramının irdelenmesi, okuryazarlığı daha anlamlı ve yaşamla bağdaşık hale getirecektir.
      Okuryazarlığın kalıcılığı, düşüncenin aydınlığı ise öncelikle Türkçemizin saydamlığı ve aydınlığı ile sağlanabilir. Davranışlarımıza olduğu gibi dilimize de özen göstermek, insana saygı kavramını yansıtan seslenme/hitap biçimlerini kullanarak “ben”i geride bırakıp yanlışlarımızı kabul ederek “okuryazar aydın” olmaya biraz daha yaklaşabiliriz.